
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçtiğimiz hafta Türkiye nüfusuyla ilgili 2020 verilerini açıkladı. Herkesin dikkatini çeken iki şey vardı: Nüfus artış hızının 2019’da binde 13.9 iken, 2020’de binde 5.5’e inmesi ve İstanbul nüfusunda ilk kez düşüş yaşanması. Oysa nüfus bilimcilere göre demografik değişimin çok daha iyi okunması gereken kırılımları var. Türkiye’de ikamet eden nüfus 31 Aralık 2020 itibarıyla bir önceki yıla göre 459 bin 365 kişi artarak 83 milyon 614 bin 362 kişiye ulaştı. Erkek nüfus 41 milyon 915 bin 985 kişi, kadın nüfus ise 41 milyon 698 bin 377 olarak kayıtlara geçti. Diğer bir ifadeyle nüfusun yüzde 50.1’ini erkekler, yüzde 49.9’unu da kadınlar oluşturdu.
0-4 yaş arası nüfus % 3.5 azaldı
İstanbul Üniversitesi Şehir Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Murat Şeker’e göre insan ömrünün artması ve modern hayat, nüfus yapısında değişim yaratıyor. Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır önemli problemler arasında görülen nüfus yaşlanmasının artık Türkiye’nin de bir meselesi olduğunu belirten Murat Şeker, son TÜİK verilerinde 0-4 yaş arası nüfusta yüzde 3.5’lik azalmanın tehlike sinyali olduğunu vurguladı. Şeker, “Buna karşılık 65 yaş ve üstü nüfus %5.3 arttı. Bir yandan insan ömrü giderek uzuyor öte yandan doğum oranı azalıyor. Nüfus yenilenme düzeyi %2’nin altına indiğinde bir ülkede nüfus yaşlanmasından bahsedilir. Türkiye bu sınırda. Hatta bazı verilerde %1.9 olduğu belirtiliyor. Artık genç nüfusa sahip Türkiye’den bahsetmek zor” diye konuştu.
Kritik nokta gençler
Doğum hızındaki yavaşlamaya dikkat çeken Şeker, yaşlanan nüfusta kritik noktanın gençler olduğunu belirtti. “Gençler iş hayatına artık daha geç atılıyor. İşsizlik sorunu gençler için giderek büyüyor. Bu da evlenme yaşını geciktiriyor. Geç evleniyor, geç çocuk sahibi oluyor ve genellikle tek çocukta kalmayı tercih ediyor” diyen Şeker, ekonomik ve siyasi ortam nedeniyle gençlerin gelecekleriyle ilgili kaygılarının arttığının altını çizdi. Şeker şöyle devam etti: “Gençler ekonomik zorluk çekiyor. Bu da gelecek beklentilerini etkiliyor. 15-24 yaş arası geniş tabanlı işsizliğe bakıldığında yüzde 38.5’lere kadar yükseldiği görülüyor. Yani bu gençler ne okulda ne de iş hayatındalar. Oysa bu oran 5 yıl öncesine kadar yüzde 25’ti. Türkiye’de 5 yıl öncesine kadar ortanca 29’du. Son istatistikte 33.2’ye yükseldiğini görüyoruz. Bu, bizim yaşlı ülkeler grubunda değerlendirildiğimizi gösterir. Genç nüfus gibi önemli bir avantajı kaybediyoruz. Üstelik sadece sayısal bakımdan değil, nitelik olarak da kaybediyoruz.”
Gençlere yönelik politikalarda somut çalışmalar olmadığını savundu Prof. Dr. Şeker. Eğitim ve istihdam politikalarının eşgüdümlü planlanmadığını vurgulayarak, nitelikli üniversite mezunları meselesine değindi. Sözü çok fazla sayıda üniversite açılmasına getiren Şeker, “Buna karşıyım. OSB’lerde çalışacak nitelikli gençler yok. Gençler üniversite mezunu olarak beyaz yakalı ama 3-4 bin TL’ye çalışmayı tercih ediyor ama OSB’de 5 bin TL ücretle mavi yaka işini yapacak kimse bulunamıyor. Bu ülkenin konjonktürü gençleri etkiliyor. Çünkü onlar genç, uzun yıllar yaşayacak olan onlar. Hangi görüşten olursa olsun her genç özgür bir ortamda yaşamak istiyor. Z kuşağı insanları görüşlerine göre yargılamıyor. Onlar daha evrensel. Onlara daha özgür platformlar yaratmak gerekiyor. Gençler, yöneticilerin bilime ne kadar önem verdiğini görüyor. Önem veren ülkelere gidiyor. Uğur Şahin’in de bir göçmen olduğunu ve ona fırsat verildiğini görüyor.”
Pandemi korkuları artırdı
Prof. Dr. Murat Şeker’e göre Avrupa’da da tüm nüfus planlamalarına rağmen doğum oranlarında artış yakalanamıyor. 2020 yılı için pandeminin de bunda etkisi olduğu kanısında Şeker. Diyor ki, “Pandemi sadece sağlık açısından değil ekonomik güven açısından da etkili oldu. Salgın nedeniyle işini kaybeden çok insan var. Ekonomik hayatında risk gören evlenme ve çocuk sahibi olma planlarını erteledi. Bu Türkiye’de de böyle oldu. Tarihteki pandemilerde hep doğurganlığın patladığı görülür ancak bu sefer çok geniş etkileri olan bir salgın yaşandı. Avrupa’da da doğum oranlarında yüzde 20’lerde azalma var.”
Yabancılar artık Türkiye’yi cazip bulmuyor
TÜİK verileri içinde önemli bir başlığın da yabancılar olduğunu düşünüyor Murat Şeker. Koruma kapsamında olanlar dahil yabancı nüfusta %13’lük azalma görüldüğünü vurgulayan Şeker, “Salgın önemli etken elbette ama son dönemde expatların da Türkiye’ye gelişlerinde düşüş var. Bunun yanında nüfus istatistiklerinde ayrı değerlendirilen Suriyeli mültecilerin de doğurganlık hızında düşüş var” dedi.
‘Son 5 yılda yabancı öğrenci sayısı %90 azaldı’
Koç Üniversitesi GöçAraştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (MiReKoç) Direktörü Prof. Dr. Ahmet İçduygu’ya göre İstanbul’un nüfusundaki azalmanın birkaç nedeni var. “Bir bölgenin nüfusundaki azalma; ölümler, doğumlar ve yabancıların sayısındaki değişimle açıklanabilir” diyen İçduygu, İstanbul nüfusunun azalmasını temelde pandemiyle ilişkilendirdi. Türkiye’nin yabancı nüfusunda 191 binin üzerinde azalma olduğuna dikkat çeken İçduygu, bunun öğrencilerde de görüldüğünü söyledi. İçduygu, “Türkiye’deki yabancıların çoğu İstanbul’da yaşıyor. Son dönemde yeni yabancı gelmedi. Bunu pandemiyle açıklayabiliriz ama yeterli değil. Türkiye’deki üniversitelerde yaklaşık 800 bin yabancı öğrenci var. Çoğu İstanbul’da. Onlar da gelmediler. Bu 56 bin kişilik düşüşte önemli bir sayı olabilir ancak yabancı öğrencilerdeki azalma, ekonomik ve siyasi ortamdan kaynaklanıyor. Son 4-5 yıldır Türkiye’ye gelen yabancı öğrencilerde yüzde 90’a yakın azalma söz konusu. Özellikle Avrupa’dan gelenlerde düşüş var. Tüm bunlar alt alta konulunca nüfus bilimciler olarak İstanbul’daki azalmayı sürpriz bulmadık” diye konuştu.
‘Kadınlar geç anne oluyor’
Global doğurganlık hızındaki azalmanın kadınların iş hayatında yükselişe geçmesiyle de bağlantılı olduğunu söylüyor Prof. Dr. Ahmet İçduygu. Türkiye’nin 90’ların sonlarından itibaren demografik dönüşüm içinde olduğunu vurgulayan İçduygu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Modernleşme, kadınların eğitim ve iş hayatındaki başarıları doğurganlık hızının düşmesinde etkili. Bakıldığında kır ve kent arasında ciddi farklar var. Doğurganlık hızı Batı’da 1.5’lerde iken Doğu illerinde 3’lere çıkıyor. Demografik değişimi yaşayan ülkelerde 0-14 yaş nüfus düşüyor. 1990’larda 0-14 yaş nüfus yüzde 30’lardayken bugün yüzde 24’lere düştü. 2050’de bu oranın yüzde 20 ve altına ineceği öngörülüyor.
Karşılığında 65 yaş ve üstü nüfus bugün toplamın yüzde 9.5’i civarında. 2050’de yüzde 17’lere ulaşacağını öngörüyoruz. Tüm normalleşen ülkeler bunu yaşıyor.”
Asıl mesele bağımlı nüfus
Prof. Dr. Ahmet İçduygu’ya göre TÜİK verilerinde asıl üzerinde durulması gereken mesele bağımlı nüfus ve ona bakmak zorunda olan 15-64 yaş arası gruptaki kırılımlar. Türkiye’de 15-64 yaş arası nüfusta çok az düşüş olduğuna dikkat çekiyor İçduygu. 2000’lerin başında yüzde 70’ler olan bu grupta düşüş yüzde 3’lerde. Prof. Dr. İçduygu, 2050’de oranı yüzde 64 olarak öngördüklerine değinerek, “Ancak 65 ve üstünün artması bağımlı nüfusu artırıyor. Emekli maliyetlerini yükseltiyor. Çünkü ömür uzuyor” diyen MiReKoç Direktörü, burada “demografik fırsat” kavramının tüm ülkeler için belirleyici olduğunu anlattı. İçduygu, şu bilgileri verdi: “Nüfusta bütün yük 14-65 yaş arasındaysa bu gurubu daha iyi eğitip iş sahibi yapmaya odaklanmalıyız. Türkiye’de en önemli sorun bu gruba hem iyi eğitim hem de iş veremiyoruz. Orada tablo kötü. Okumuş işsizler var. Bu nüfusu ekonominin ihtiyacına göre eğitmek gerekiyor. Bu kötü tablo nedeniyle Türkiye’den ciddi bir göç var. Sayısı bilinmiyor ama çok fazla. Bütün öğrencilerim yurtdışında yaşamanın fırsatını kolluyor.”
Prof. Dr. İçduygu’ya göre nüfus problemi denilen şey doğurganlığın azalması değil. Afrika’da doğurganlığın azalmadığını ama yine de ekonomik sorunların devam ettiğini vurgulayan İçduygu, “Doğurganlığın azalması çalışma yaşındakilerin azalmasını getirdi. Avrupa bunu göçle besledi. Ama nitelikli göçmen aldılar. Burada önemli olan yaş gruplarının kompozisyonu. Büyük nüfus değil, optimum nüfusa odaklanmak lazım.”
‘Suriyeli gençleri ekonomiye kazandırmak zorundayız’
Prof. Dr. Ahmet İçduygu’nun Türkiye’nin nüfus probleminde önemli öğelerden biri olarak gördüğü bir başka grup da Suriyeli mülteciler. Suriyeli mültecilerin şu anda geçici sayıldıkları için adrese dayalı nüfus sayım sistemine dahil dilmediğini hatırlatan Prof. Dr. İçduygu, “Ancak bu insanlar kalıcı. Bunu dikkatli okumak lazım. Bizde ortanca yaş 33, Suriyelilerde 19. Yani yüzde 66’sı 25 yaşın altında. Bu kişiler uzun süre Türkiye’de kalacaksa onları eğitip iş hayatına katmalıyız. Yoksa ekonomiye yük olurlar. Suriyeli gençleri de kaliteli bir emek haline getirmek zorundayız. Aksi taktirde bir kısır döngüye girilecek” dedi.